Ben arkadaşlarımın
çok beğendiği, senelerce arka arkaya gittiği yerlere ilk defa gittiğimde neden
bu kadar seviyor ya da sevmiş olabileceklerini düşünürüm genellikle. Bozcaada
da bir çok arkadaşımın büyük bir aşkla gittiği bir yer.
Ben ilk defa bu
19 Mayıs tatilinde gidebildim. Gitmesi çok kısa değil dolayısı ile bir gün
erkenden yola çıkıp aslında pek kimsenin tercih etmediği bir güzargah izleyerek
çok rahat ulaştık biz. Önce 07:00 Yenikapı – Bandırma feribotu arkasından
Çanakkale yolunu izleyerek Geyiklide 13:00 feribotuna rahatlıkla yetiştik. 13:30
da adaya indik. Biraz daha uzun sürdü belki ama daha az yorucu olduğu kesin.
Adaya iner inmez
Pelagos Otele gidip eşyalarımızı bıraktık. İlk izlenimler, harika bir deniz,
odada deniz manzarası, akıtan ve dolmayan bir sifon, su gitmeyen bir lavabo,
duşun giderinde bir tomar birikmiş saç. Bunun dışında çalışmayan bir buzdolabı
ve pis bir balkon. Elbette odada kasa da yok. Banyo problemleri için gelen
sorumlu bayan da sanki kendisine hakaret edilmiş gibi bir asabiyetle sifona
basıp akıntıyı durdurdu ve bu şekilde çalıştığını söyleyerek odamızı terketti.
Biz keyfimizi
bozmadık ve tatilimizin ilk durağı Sandal restoranda öğle rakımıza ve
sohbetimize başladık. Tatilden 1 gün önce olduğu için kimseler yoktu, ada
halkında tatlı bir telaş vardı ertesi gün ve akşama hazırlanabilmek için.
Cengiz Bey bize mutlaka yememiz gereken mezeleri hazırladı, hepsi bir lezzet
şöleniydi. Masadaki tüm mezeler çok özel ve daha önce tatmadığım mezelerdi.
Sıra merakla beklediğimiz ahtapot ızgara geldiğinde çok daha iyilerini yemiş
olduğumu söylemek zorundayım. Ancak servisi, Cengiz Bey’in güleryüzü,
yemeklerin lezzeti konusuna merkezdeki 1 numara kesinlikle Sandal restoran
oldu.
Misler gibi öğle yemeğimizi yiyip dinlendikten sonra otelimize gidip deniz kenarında keyif yapalım dedik. Deniz harika, hava harika , ortam tam harika olacakken sahilde bir hareketlilik başladı. Kablolar döşenmeye, karşıdaki virane binadan işçiler çıkıp dolanmaya, yüksek seviyede müzik ile ses denemeleri yapılmaya başlandı. Sahilde güneşlenen 4 bayan ve otelin neredeyse tüm personeli hep bir arada... neyse..
Güzel konulardan devam edersek, meşhur ada günbatımını anlatayım. Henüz kalabalık değilken gidelim diye yola çıktık, yaklaşık bir 40 dakika küçüçük adada kaybolduktan sonra rüzgar güllerini görüp oldukça bozuk bir yoldan elbet burasıdır diye içeri daldık. Gele gele rüzgar güllerinden birinin dibine geldik ve durmak zorunda kaldık. ben tutturdum burda bir fener olacaktı yanlış yerdeyiz diye. Fener varmış gerçekten ve burnun en ucundaymış ama 3 sene önce oraya gidiş kapatıldı dediler. Zaten askeri alan gibi teller ile kapalıydı çevresi, bizde yol bozuk olduğundan yürüyerek birkaç kişinin seyyar masalar ve sandalyeler kurduğu yere gittik.
Günü turuncu batırdıktan sonra bağların içinde tavsiye üzerine bulduğumuz Maya Restoran'a gittik. Bulması biraz zor oldu ama sahiplerinden Selçuk bey yardımıyla ulaştık. Kenidisi bizi kapıda karşıladı, kendini tanıttı. Bahçe içinde birkaç masadan oluşan samimi bir yer burası. Fix menu olarak çalışıyorlar, ziyafet kendi yaptıkları ekmek ve peynirler ile başlıyor. Cabernet Sauvignon, Karalahna ve hatırlayamadığım başka bir ada üzümünden kendi yaptıkları şarap ile devam ediyoruz. Şarabın kokusu, rengi, lezzeti muhteşem. Maalesef sadece restoranda kullanıyorlar, satacak kadar üretemiyorlarmış. Sonra yemekler geldikçe geliyor.. Hepsi özel hepsi birbirinden lezzetli. Çalışanlarla sohbet, Selçuk Bey'in tanıtımları, kapanış yemeği olan eti önünüzde kesmesi, taleplerinize gösterdiği özen gerçekten insanı çok iyi hissettiren düzeyde. O kadar üşümesek gidesimiz yoktu hiç:) Fiyatları ada meyhanelerinden belki 10 lira daha pahalı. Ama yemek kalitesi, ortam, harcanan toplam emek düşünüldüğünde bence değer, gerçekten değer..
Üşümüş ama mutlu sevimsiz otelimize dönüyoruz. Önce lobide bangır bangır çalan ve 2. kattaki odamızı titreten disko müziğini susturmalarını sağlıyoruz. Sonra da harika bir uyku çekiyoruz.